10 Mayıs 2008 Cumartesi

Perde | Ses Sahnesi

Perde | Ses Tiyatrosu - 1885

Sözün kısası, dünya tiyatro tarihi kitaplarında yer alan bir yer burası. Örnekleri artık sadece müze olarak kullanılıyor. Yani aslında böylesi bir salonda oyun izleme şansına erişmek büyük ayrıcalık. Girişteki duvarlarda ise bizim tiyatro ve sinemamızın resimli tarihi yer alıyor. Eğer daha önce yolunuz düşmediyse Ses Tiyatrosu’na, mütevazı kapısının hemen arkasında, size bu tarihi anlatmak için sabırsızlanıyor. Söyleyecek sözü olan tiyatroculara özgü bir heyecanla…Beyoğlu, biraz da pasajlarıyla Beyoğlu’dur… Kentin kültür sanat karargâhı Beyoğlu’nun kalbi pasajlarda atıyor desek, abartmış sayılmayız. Her birinin anlatacak bir hikayesi vardır size. Bugün gidip güncel sanat eserlerini izlediğiniz salonların hemen hepsinin uzun bir geçmişi vardır ve bu geçmiş sadece tiyatro ya da sinemanın değil, aslında kent kültürünün tarihine dairdir. Kapısında nezih bir restoran, koridorlarında ilginç giysi, takı, aksesuar, müzik mağazaları, alt katında şık Beyoğlu Sineması bulunan Halep Çarşısı’ndaki tarihi Ses Tiyatrosu da işte böylesi salonlardan.

Balkon sefası
Mimar Campanaki tarafından yapılan 1885’te yapılan tiyatronun günümüze ulaşmasındaki en etkili isim kuşkusuz, yapımından 104 yıl sonra salonu satın alan Ferhan Şensoy’dur. Bugün sadece İstanbul’un değil, tüm dünyanın en güzide salonlarından biri olan Ses Tiyatrosu’nda Şensoy ve Ortaoyuncuları’nın tadına doyum olmaz oyunlarını seyrediyorsunuz.

Sirkten tiyatroya
Salon ilk önce Cirque de Pera (Pera Sirki)’ne hizmet vermiş. Ancak, Osmanlı’nın Batı ile kültürü sanat alışverişinin üst seviyelere ulaştığı bu dönemde, gereken mimari değişikliklerin yapılıp sirkin tiyatro ve opera gösterilerine uygun hale getirilmesi uzun sürmemiş. Türk sinema tarihi kitaplarında da salonun adı sıklıkla anılır. Nitekim daha 1901’de "dev sinematograf" sistemiyle burada film gösterimleri gerçekleştirilirmiş. Sinema, Ses Tiyatrosu’nun bundan sonra da uzun süreli bir yol arkadaşı olmuş. Salon, 1911’de İdeal Sineması, 1915’te Royal Sineması, 1920’de Varyete Tiyatrosu, 1929’da Fransız Sineması adları altında hizmet vermiş. Bugünkü adının isim babası ise 1942’de Tepebaşı’ndan buraya taşınan Ses Sineması. Toplamda 87 yıl tiyatro olarak kullanılan yapı, 17 yıl kadar da erotik sinema alarak kullanılmış. Cumhuriyet yıllarına değin, özellikle ramazan aylarında geç saatlere kadar oyunlar gösterilmiş Ses Tiyatrosu’nda.
Ustalar izlerken…
Salonun duvarlarında sanki hâlâ büyük ustaların gölgeleri var. Hatta kırmızı localara oturmuş çıraklarını izler gibiler. Dile kolay; burası bugün Ferhan Şensoy’un taşıdığı kavuğun sahiplerinden Kel Hasan Efendi ve topluluğunun oyunlarını sahnelediği yer. Kavuktan devam edecek olursak, sırada Münir Özkul var tabii. Özkul, profesyonel olarak ilk kez burada sahneye çıktı, yıllar sonra, çırağı Ferhan Şensoy ile birlikte 1989’da tekrar burada sahneye döndü. Pek çoklarıyla beraber, Fikret Hakan da burada başladı tiyatroya. Yılmaz Erdoğan da ilk yıllarını Ses’te geçirdi.

8 örnekten biri
Ses Tiyatrosu’nun özel kılan tek şey, bir asrı aşkın süre boyunca ayakta kalmış olması değil. Hünkar locası bulunan çok az sayıda tarihi binadan biri olan Ses Tiyatrosu bu açıdan dünyadaki 8 örnekten biri olarak kabul ediliyor. (Ferhan Şensoy, “dünyanın localı, balkonlu sayılı tiyatrolarından biri” diye tanımladığı salonla kuşkusuz gurur duyuyor. Belki de tiyatro-izleyici ilişkisini eleştirmek amacıyla, anıları arasında yağmur yağdığı için balkon biletini salon biletiyle değiştirmek isteyen çifte de yer veriyor.)

9 Mayıs 2008 Cuma

Perde | Fername

‘Fernâme’, 37 yıllık sahne oyuncusu; 27 yıllık üslûp tiyatrosu kurucusu, 18 yıllık ‘Kavuk’ sahibi, oyun, kitap ve senaryo yazarı, şair Ferhan Şensoy’un kaleme aldığı 51’nci tiyatro oyunu. ‘Şensoy, iki perdelik oyunda, sanat yaşamı geçmişini ve düzenden yana şikayetlerini bir yüzü şen öteki yüzü ise kederli bir üslûpla anlattı.

Anlayana çok acıklı bir mektup ‘Fernâme’

Şensoy’un; Erol Günaydın, Tuncel Kurtiz, Vedat Özdemiroğlu, Derya Baykal, Rasim Öztekin, Ali Çatalbaş, Erkan Üçüncü, Özkan Aksu ve Elif Durdu ve daha pek çok sanatçı arkadaşının hazır bulunduğu gala gecesinde, ‘Ses - 1885 Ortaoyuncular’ sahnesine çıkan ‘yepyeni’ oyun, anlayana acıklı bir mektup aslında. Renkli bir otobiyografi. Yazarının tanımlarıyla: “Bir talepnâme, vasiyetnâme, şikayetnâme, ferasetnâme, yangınnâme, inleyen nâme”. Umutsuzluk var Şensoy’un gözlerinde, çabuk ol itfaiye...

22 projektörün aydınlattığı sahnesinden; acıklı mektup yazdıran ne peki Ferhan Şensoy’a diye zihinlerde soru işaretleri oluşursa, ben cevaben ‘sistem ağrısı’ derim. “Mektup devri bitti artık, kaldık e-mail’lere - SMS’lere” diyor çünkü sahnede kavuklu.

‘Fernâme’; bir vasiyetname, inleyen name

Esasen ağır bir matem oyunu ‘Fernâme’. Bıkmış, usanmış çünkü yazarı artık. Hayatımıza sızarak yerleşik hal alan -özellikle de dijital- teknolojilerin getirdiği daralmalardan bıkmış, bankaların yolladığı kredi kartı faturalarından bıkmış, hesaplı alışveriş imkanı sunan devasa alışveriş merkezlerinin evine çok uzak mesafede olmasından bıkmış, apartman kapıcısından bıkmış, tanıdığı herkese ‘cep telefonu marifetiyle’ ulaşmak zorunda olmaktan bıkmış, yazılarını ‘lap-top’ bilgisayarıyla yazmaktan ve böyle yazarken karşısına çıkan türlü teknik bilgisayar sorunundan bıkmış, bireysel silahlanmadan (tabanca alana armağan edilen kutu kutu mermilerden), kardeş kardeş yaşayan vatandaşların çileden çıkıp birbirlerini linç etmesinden, siyasette yaşanan sıkıntılardan bıkmış Ferhan Şensoy. Öylesine bıkmış ki, vasiyetname diye, inleyen name diye iki perdelik ve iki kişilik bir oyun yazmış.

“Evden çıkasım yok, sahnedeyim yıllardır, artık hevesim yok”

Oyundaki ikinci oyuncu, Şensoy’un suflör trompetçisi. Oyundaki ikinci perde ise; Şensoy’un, “Yaşama bakan bir kamerayım ben sanki” repliği ile kahramanca başladığı daha ziyade bir anılar geçidi. “Sinema benim daima kaçamağım olmuştur” diyen Şensoy, rol aldığı ilk film “Yitik General”den başlayarak sinematografik geçmişini ‘renkli - dublajlı’ hoş bir eda ile anlatıyor. Bana kalırsa içinde alev alev bir yangın var büyük tiyatro adamı Ferhan Şensoy’un. “Artık evden çıkasım yok, çok yıllardır sahnedeyim, artık o kadar hevesim yok” diyen üzgün ve (boğa dostu) yorgun bir matador artık Ferhan Şensoy.

Hasta ama doktor sevmez, Anton Çehov hariç

Tüketici iki tabanca satın aldığında; iki kutu merminin de yanında satışı artırmak için ikram edilmesinden hasta, Kel Hasan Efendi’den devr’aldığı kavuğu başında taşıyan büyük usta, ustam Ferhan Şensoy. “Kalemim var iken, silah neme gerek” diyor ancak “kedisine silah çekilince kalem çekmesinin işe yaramamasından” da hasta. Hasta ama doktor sevmiyor Anton Çehov hariç.

‘Fernâme’, yüreği hasta yazarının bilinç akışı şöleni adeta.”Tiyatro yapasım yok, yalnızlık büyük keyif paylaşasım yok” demekte çünkü Haldun Taner’in, Erol Günaydın’ın, Bertolt Brecht’in, Kel Hasan Efendi’nin, İsmail Dümbüllü’nün, Münir Özkul’un, Anton Çehov’un, Samuel Beckett’in efendim Nikolay Vasilyeviç Gogol’ün, Ayfer Feray’ın, İsmet Küntay’ın, Karl Valentin’in talebesi Şensoy.

‘Beyoğlu - İstiklal Caddesi’nde; tarihi Halep Pasajı - 140 Numarada yer alan ‘Ses - 1885 Ortaoyuncular Tiyatrosu’nun en son oyunu ‘Fernâme’ seyirlere amade(hazır). Modern Türk Tiyatrosu’nun kurucusu Muhsin Ertuğrul’un, cumhuriyetin kuruluşunun hemen ardından Neyyire Neyir’e ve Bedia Muvahhit’e rol vererek (‘Othello’ oyunu ile) Türkiye’de ilk kez kadın oyuncularının sahneye çıkmalarını sağladığı sahne ‘Ses - 1885 Ortaoyuncular’ sahnesi. Locaların kırmızı kadife kaplı kenarlıkları; o kadifenin yaydığı ısı, Samsun - Çarşamba’da bir ırmak kıyısında doğan ‘Kavuklu’ üstadın, favori deyişiyle “içinden ‘nâme’ - ‘mektup’ geçen” tiyatro oyunu ‘Fernâme’.

Şikayet, kahkaha, keyif, hüzün ancak en çok ibret dolu ‘Fernâme’, Ocak ayı süresince perde açıyor. İzlerseniz çok gülecek, eski günlere gidecek, hayıflanacak ve tiyatro salonundan çıkıp evinize giderken de bol bol düşüneceksiniz “Yahu aslında adam (Şensoy) doğru diyor” diyerek.

Kaynak : Tiyatro Dünyası

Rezervasyon
+90 212 251 18 65-66